Emma Frieda Hikayeleri -Bölüm 1: Düşüş

 Sanırım saçlarımı henüz yeni sarıya boyamıştım. Boyu omzumun altındaydı ve uçlarında dün akşam yatmadan sardığım bigudilerin de etkisiyle doğal dalgalar vardı. Açıkçası toprak tonlarını her giydiğimde kendimi çok iyi hissediyordum ve onları savurmayı seviyordum. Saçlarımı topladığımda ise öndeki birkaç parça perçem gözlerimin koyu maviliği ile güzel gidiyordu. Fakat yanımda pek toka taşıyan bir insan sayılmazdım. Her çantamda birden fazla kuşun kalem bulunurdu. Yaşım ilerledikçe firmaların reklam vermek için her bir yanına isimlerini yazıp logolarını bastıkları kullanımı rahatsız fakat işlevsel tükenmez kalemlerle dolmuştu. Bunlarla saçımı toplamayı tercih ediyordum. İki dilim pizzayı almadan hemen önce saçımı toplamıştım ve öğleden sonra işten dönerken Tiergarten'ın içinden yürüyerek Cuma akşamımı değerlendirmek istemiştim.

 Berlin'de Cuma akşamları herkes tarafından çılgınlar gibi partilere katılarak, içki içerek ve dans ederek değerlendirilirdi. Sabah güneş doğarken bile hala evlerine dönmeye çalışan insanları görmek ve bağırarak şarkı söyleyenleri duymak mümkündü. Fakat bense hiç o ruh halinde hissetmiyordum. Ayağımdaki topuklular tüm gün beni rahatsız etmişti. Eve dönerken şehrin düz olmasını fırsat bilip yürümeyi severdim; fakat eve döndüğümde bir film izleyecek kadar enerjim olmasını istiyorsam bunu her gün yapamazdım. Cuma akşamları bunun için müthişti. Pizzamı alıp Tiergarten'da yiyecektim. Topuklu ayakkabılarım, artık toz gibi olmuş toprağa bulanacak ve pisleneceti. Yine de Spree nehrinin kenarında yürüyerek onu izleyecektim ve fotoğrafını çekmemi isteyen birkaç kişiye yardım edecektim. 

 Parkın içinde vızır vızır olmuş bisikletleri atlatarak bir banka kuruldum. Biramı çıkartıp tenekenin ağzını açtım. Kendimi ferahlatacak kadar içtim ve kenara bıraktım. Fakat Berlin'le ilgili belalı bir durum vardır. Her yerden her an arı çıkabilir. Bu durumun beni rahatsız eden kısmı ise alerjim olması elbette ki. O yüzden bazı gıdaları tüketirken hızlı olmak size bu şehirde her zaman avantaj sağlar. Tam pizzamı da kutudan çıkartmak üzereydim ki yetmişli yaşlarındaki bir beyefendi bir metre uzağımdaki diğer banka oturdu. Açık gri ve koyu kahverengi kırcıllı bir ceket giymişti ve başında bununla son derece uyumlu bir fötr şapka bulunuyordu. Şapkanın etrafında ceketiyle uyumlu tonlerda koyu mor ve lacivert içeren bir şerit dönmüştü. Aynı kumaştan güzel bir mendil göğsünün üstündeki cebindeydi. İki elini bastonunun üzerinde birleşmiş burnuyla aynı hizada duruyordu. Aslında pek de baston taşıyacak biri gibi durmuyordu ama sanki ellerini nereye koyacağını bilemiyordu. Bir eli cebideyken diğeri boşta kalmasın diye yanında bir de baston taşıyor gibiydi. Zaten tarzına yakışmayacak bir aksesuar değildi. Benim onu incelediğimi fark etmiş ama hiç oralı olmayan bir havası vardı.

 Biramın üzerinde kocaman bir arı dolanıyordu. Son derece rahatsız edici olsa da acıkmıştım bir yandan pizzamı yerken tek seferde Berliner Kindl'ın yarısına gelmiştim bile. Bir yandan da bir diğer arı ise sol kulağıma yakın dönüp duruyordu, sol elimle de onu kovalamaya çalışıyordum ve saçıma dolanması an meselesiydi. Ayağa kalktım. Bir elimde pizza ortamdan uzaklaşarak arıları kovalamaya çalışıyordum. Bir taraftan da gözlerim çantamın ve içeceğimin üzerindeydi. Gittikçe banktan uzaklaşıyordum fakat belli ki bir şeyler yolunda değildi. Elimi kolumu arıları kovalamak için kullanmaya çalışıyordum ama mantıklı hareketler olmadığını az önce yanımdaki beyefendi artık karşımdayken ve onunla göz göze geldiğimde iyice anladığımı söyleyebilirim. Sol ayağımdaki topuklunun yumuşak bir toprağa veya kum gibi bir şeye battığını hissediyordum. Bunu gören adam çevik bir hareketle kalktı ve bastonunun ucunu uzattı. Yakaladım. Beklediğimden fazla sağlam bir duruşla beni bastonuyla yakalayan adam beni hala karaya bağlayan tek şeydi. Bir anda çivi gibi batan sol topuğumdan kurtulmak isteyen içgülerim yüzünden sol ayağımı ayakkabıdan kurtardım. Fakat tekrar yerden destek alma ihtiyacım için bastığım anda ayakkabının arka kısmının ayağımın orta kısmındaki ince deriye girdiğini anladım ve sızısıyla inledim. Tam bu anda bastondan elimi bıraktım ve toprak, çimen dolu kenardan nehrin içine yuvarlanıverdim.

 Açıkçası o anda hiçbir şey düşünemiyordum. Su soğuk değildi ama nasıl bir hale düşmüştüm böyle, Nehir kuvvetliydi ama ilerlememiştim, hemen oracıktaki çıkıntıda kalabilmiştim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Belli ki bir ilah: Freddie Mercury

Mutlu Musunuz?

Meraklılarına İki Güzide Adam: Johnny Depp & Tim Burton